Books< Go back

1847'den 1997'ye SIEMENS'İN 150. YILI, (Türkiye bölümü)

1847'den 1997'ye SIEMENS'İN 150. YILI, (Türkiye bölümü)

'Siemens' yayını, 1997, İstanbul

(The Company from 1847 to 1997: 150 YEARS OF SIEMENS - Turkey), 'Siemens' publication, 1. printing, 1997, Istanbul)


1847'DEN 1997'YE
SİEMENS'İN 150 YILI

Bu kitap Siemens'in 150. yılı anısı için Almanya'da basılmış olan '150 Years of Siemens' kitabı temel alınarak hazırlanmıştır.

Türkiye ile ilgili bölümlerin yazarı: Prof. Önder Küçükerman
Genel koordinatör: Aydan baktır
Editör: Alayça T. Erözçelik
Sanat yönetmeni: Halil Bal
Prodüksiyon: Ring Reklamcılık A.Ş.
Çeviri: Aslı Tunç, Hakan Tunç
Kapak tasarımı: Onur Özkılınç
Baskı: Aksoy Matbaası
Basım tarihi: Eylül, 1997

TÜRKİYE'DE SİEMENS
Sanayi Devrimi'nin Yansımaları

Prof. Önder Küçükerman

1839 yılında tahta çıkan I. Abdülmecid, Osmanlı İmparatorluğu'nun en büyük ve en etkili yenileştirme hareketlerinin temeli olan 'Tanzimat'ı ilan etti. İmparatorluğun Batı ile yakınlaşması ve bu yönde kendi iç düzeninde yaptığı en büyük değişiklikler 1839 yılında bu proje ile başladı ve Abdülaziz döneminde de özenle uygulanarak büyük bir değişim gerçekleştirildi.

Bu değişimin birçok nedeni bulunuyordu ama bunlar arasında belki de en önemlisi, Batı'daki 'Sanayi Devrimi' ydi. Çünkü o tarihlerde 'Sanayi Devrimi'nin yenilikleri Osmanlı Sanayii üzerinde büyük ölçüde etkili olmaya başlamıştı. İmparatorluğun geleneksel sanayi alanları ise bu yeni ve güçlü gelişim karşısında her geçen gün biraz daha güç kaybetmekteydi. Bununla birlikte, Osmanlı İmparatorluğu Batı'daki sanayileşme hareketlerini izleyebilmek amacıyla birçok girişimde bulunuyordu. Ancak bunlar daha çok ithal edilen makinelerle yeni sanayi tesisleri kurmak biçiminde olmaktaydı.

Bu sanayi kuruluşlarında kullanılan enerji ise ilk kez 1833-1839 yılları arasında, önce askeri tesislerde, İstanbul tersanelerinde, top ve tüfek üreten tesislerde buhar makineleriyle sağlanmaya başlamıştı.

1847 yılında iki ilginç olay gerçekleşti. Bunlardan birincisi, 'Sanayi Devrimi'nin getirdiği yeni yarışın bir gereği olarak, Almanya'da 'Siemens & Halske'nin kurulması oldu. İkincisi ise aynı tarihte, İstanbul'da yine 'Sanayi Devrimi'nin yeniliklerine uygun olan insan gücünün yetiştirilmesi amacıyla bir 'Sanayi Mektebi' açılması gerektiği düşüncesinin öne çıkmasıydı. 'Telgraf makinesi'nin haberleşme alanında kullanılmaya başlanmasıyla birlikte, ne kadar yararlı olduğu da hemen ortaya çıkmıştı. Bu önemli yenilik hızla yaygınlaşınca, 1855 yılında 'İstanbul Telgraf Merkezi' kuruldu. İşte 'Siemens & Halske'nin Osmanlı İmparatorluğu içinde uygulamış bulunduğu bilinen ilk projesi de böylece başlamış oldu.

1856 yılında 'Siemens & Halske', Osmanlı İmparatorluğu'na ilk telgraf makinesini gönderdi.
Bugün İstanbul'daki Milli Saraylar arasında çok özel bir yeri olan Dolmabahçe Sarayı'nın, 19. Yüzyıldaki 'Sanayi Devrimi'nin bir tür sembolü olarak önemli rolü vardı. Çünkü dönemin sanayideki en önemli yenilikleri ilk kez bu sarayların donatımı biçiminde ülkeye girmişti. Örneğin aydınlatmada mum kullanımından gaza, havagazına ve en sonunda elektriğe geçişin en çarpıcı ürünleri bu mekanlarda peş peşe yaşandı. Dönemlerinde dünyanın en gelişmiş tasarımları ve ürünleri bu özel mimari mekanlar için özel olarak yorumlanmış, uygulanmıştı.

1856 yılında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde tren yolu yapımı için de birçok projenin başlatıldığı görülüyor. Nitekim özellikle Anadolu'nun ihraç ürünlerini İzmir'e daha kolaylıkla aktaracak önemli bir proje olan 'İzmir-Aydın Demiryolu' da bu tarihte başladı.

1861 yılında başlayan Abdülaziz dönemiyle birlikte, ülkede özellikle sanayileşme açısından çok büyük değişimin başlamış olduğu biliniyor. Batıdaki 'Sanayi Devrimi'nin yeniliklerini ülkeye aktarabilmek acıyla çok yönlü projeler hazırlandı. Bunlar belirli bir düzen içinde hayata geçirildi.

Osmanlı İmparatorluğu'nun düzenlemiş bulunduğu en büyük sanayi sergisi olan 'Sergi-i Umumi-i Osmani', 1863 yılında İstanbul'da Sultanahmet Meydanı'nda açılmıştı. Bu sergi bir anlamda uluslararasıydı. Çünkü Avrupa'daki sanayi kuruluşları da sergi içinde yer almışlardı. Osmanlı İmparatorluğu'nun düzenlemiş bulunduğu ilk büyük ve uluslararası sergi, 1863 yılında İstanbul'da Sultanahmet meydanında bu amaçla kurulan ve düzenlenen büyük yapıda gerçekleştirilmişti. Adından da anlaşılacağı gibi, İstanbul'daki bu çok kapsamlı projenin amacı, hem Londra ve Paris Sergileri'nde yaşanan deneyi ülkede uygulamak, hem de Osmanlı İmparatorluğu'nun çeşitli bölgelerinde bir süreden beri devlet ve özel kesimin öncülüğünde gelişimler yaşayan sanayi kuruluşlarını bir araya getirmekti.

Bütün bunların sonunda, Osmanlı İmparatorluğu'nun yabancı ülkelerle ilişkilerinin belirli ölçüde yakınlaşması da sağlandı. Avrupa'da kullanılmaya başlanılan birçok yeni ürünün burada da kullanılabileceği görüldü.
Sanayi Devrimi'nin ülkedeki yansımalarının sembolü olarak, dönemini ileri teknikleriyle kurulan bir başka önemli yapı olan 'Beylerbeyi Sarayı' ise 1864 yılında tamamlandı.

Yeni Projeler ve Atılımlar

1866 yılının önemli bir buluşu 'Elektrik dinamosu'nun üretilmesiydi. O tarihe kadar en gelişmiş aydınlatma tekniği olan havagazı, böylelikle yerini elektriğe bırakmaya başladı. Ancak aydınlatmada kullanılan ilk lambalar, kömür arkı ile çalışmaktaydı. Nitekim, 'Siemens & Halkse'nin geliştirdiği sistemle bu yenilik, Avrupa'da ekonomik olarak uygulanmaya başlamıştı.

Osmanlı İmparatorluğu yeni projelerde genellikle İngiltere ve Fransa ile çalışmalar yapıyordu. Ancak 1870'lerden sonra, Almanya ile bir işbirliği ortamı yaratıldı. Bunun bir sonucu olarak, Siemens tarafından, 1874 yılında İstanbul'da Alman Elçiliği'nin inşaatına başlandı ve 1877 yılında tamamlanarak kullanıma açıldı.

Daha sonra Yıldız Sarayı inşaatına başlandı. Dolmabahçe Sarayı'nın çok büyük mimari yapısına karşılık Yıldız Sarayı daha küçük ama çok sayıda binadan oluşuyordu. Böylelikle hem daha ucuz, hem de daha hızlı bir saray kompleksi oluşturulabilecekti. Yıldız Sarayı inşaatının başlatılması, bir anlamda günün yeni teknolojilerinin de sarayda uygulanmasına imkan verdi. Yıldız Sarayı Abdülhamid dönemi olan 1876-1909 yılları arasında sürekli yeni yapılarla büyüdü.

Aslına bakılırsa, aynı tarihler, elektrikli araçlarla haberleşmenin başladığı dönemlerin de başlangıcıydı. Diğer yandan, sesli kayıt ve haberleşme sistemleri günlük hayata girmeye başladı.

1879 yılında Edison'un karbon ampulü üretmesi ile başlayan elektrikle aydınlatmanın, İstanbul'daki ilk uygulamalarına daha sonra Yıldız Sarayı içinde başlanacaktı.

Diğer yandan, daha önceleri Fransız ve İngilizlerle uzun yıllar boyunca sürdürülegelen yakın ilişkilere karşılık 1880 yılında, Osmanlı dış ticaretinde Almanya ağırlık kazanmaya başladı. Karşılıklı etkin ekonomik projelerin başlatıldığı dönemlere girildi. Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu arasında karşılıklı olarak kurulan bu çok yeni ve çok yönlü ilişkilerin doğal bir sonucu olarak, birçok projede yer almak üzere Almanya'dan sivil ve asker uzman getirilmeye başlanmıştı.

Almanya ile yeni kurulmaya başlanılan bu ilişkiler, Georg von Siemens'in genel müdür olduğu Deutsche Bank'ın İstanbul'da 'Anadolu Demiryolları Konsorsiyumu'nun etkinliğini artıyordu. Dört 'D'ler olarak isimlendirilen bu konsorsiyum, Deutsche Bank, Dresdner Bank, Diskonto-Gesellschaft ve Darmstaedler Bank tarafından oluşturulmuştu.

Bu gelişmelerin teknik yatırımlara dönüşünün sonuçları kısa sürede ortaya çıktı. Diğer yandan 1881 yılında İstanbul'da, iki nokta arasındaki ilk telefon hattı kuruldu. Bu hat, Soğuk Çeşme'deki Posta Telgraf Nezareti ile Yenicami'deki eski postane arasında çekildi. Daha sonra Galata Postanesi - Yenicami Postanesi - Osmanlı Bankası ile Yenicami şubesi arasındaki telefon hattı da çekildi. Aynı yıl 'Galata Liman İdaresi' ile 'Kilyos Tahliye İdaresi' arasına hat çekildi, ancak 1886 yılında, bu son hat dışındakiler güvenlik nedenleriyle kaldırıldı.
1889 yılında, Alman İmparatoru Wilhelm'in İstanbul'a yaptığı ilk gezi, bu projelerin etkinliği açısından önem taşıyordu.

Bu ziyaretin somut sonucu olarak, 1890 yılının önemli olayları arasında Alman İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu arasında 'Ticaret Anlaşması' imzalanması ve gümrük indirimi yer alıyor. Bu önemli anlaşma, daha sonra uzun yıllar boyunca sürecek olan Alman sanayisinin Osmanlı İmparatorluğu'ndaki etkinliğinin de ana kaynağını oluşturdu.

Bu olaydan hemen sonra 1894 yılında 'Siemens & Halske', Türkiye temsilciliği için Carl Reiser'i önerdi. 1898 yılında, Alman İmparatoru II. Wilhelm ve İmparatoriçe, 'Hohernzollern' yatıyla 18 Ekim'de Osmanlı İmparatorluğu'nu ikinci kez ziyaret etti.

Ne kadar ilginçtir ki, İmparatorun gelmesinden iki ay önce Yıldız Sarayı'nın içindeki 'Şale'nin dekorasyon işleri de tamamlanmak üzereydi. Dekorasyon, dönemin İsviçre'li ünlü mimarı Raimondo D'Aranco tarafından tasarlanmıştı. Yapının elektrik donanımı ise Siemens firmasının İstanbul acenteliği tarafından üstlenilmişti. Acentenin M. Reiser imzalı teklif ve taahhüt mektubunda sarayda kullanılacak aydınlatma donatımının ve objelerinin 'çok zengin, çok özenli ve sağlam yaldızlanmış olarak hazırlanıp temin edileceği' ve Ağustos sonuna kadar çalışmanın bitirileceği bildirilmekteydi. Sarayın bu özenli mekânlarına konulacak donatımın ve lambaların listesi içinde çok sayıda 'torcheres Beicos bronze' 'Beykoz bronz ışıklık' veya 'lustre grand Beicos' (büyük Beykoz avize) ya da 'suspension Fanal de Beylerbey' (Beylerbeyi avizesi) gibi tanımlar vardı. Mektup, 'Siemens & Halske İstanbul Acenteliği'nin verdiği teklifin kabul edildiğini bildiren 'Le President Selim Melhame' imzası ile son buluyordu.

Elektrik Kullanımı Yaygınlaşıyor

Osmanlı İmparatorluğu ile Almanya arasında kurulan yeni ve sıcak ilişkiler Alman sanayiinin yeniliklerinin ülkeye aktarılmasını hızlandırmaya başladı. Nitekim, Selanik ve İzmir'in elektrik sistemi 'Siemens & Halske' tarafından kuruldu.

Selanik ve İzmir'in elektrik işini almak için İngiliz ve Almanlar arasında büyük bir rekabet yaşandı. Aylarca süren karşılıklı çalışmalardan sonra, Alman Büyükelçiliği'nin de desteği ile, 'Siemens & Halske' İzmir ve Selanik elektrik tesislerini kurma 'İmtiyazı'nı aldı.

1907 yılında, 'Siemens & Halske'nin Viyana Bürosu'nun denetimi altında, İstanbul'da 'Konstantinopol Bürosu'nun kurulması önemli bir gelişimdi. Diğer yandan, yine aynı yıl, Alman 'Favorite' şirketi İstanbul, Selanik ve İzmir'de yaptığı kayıtlarla plak üretimine başladı. Aslına bakılırsa, bütün bu gelişmeler, 'Alman mamulat-i fenniyesi'nin Osmanlı İmparatorluğu'nda büyük ölçüde popüler olması sonucunu da doğurmuştu.

Elektriğin kullanımı da aynı nedenlerle birden yaygınlaştı. İstanbul'da Rumeli tarafındaki elektrik dağıtımı imtiyazı, merkezi Peşte'de bulunan Ganz Elektrik Anonim Şirketi'ne verildi. Sözleşmeye göre elektrik donanımının 1913 yılında tamamlanması gerekiyordu. Ancak, İstanbul, Silahtarağa'da başlanan santral yapımı, Balkan Savaşı nedeniyle bir süre aksadı. Sonuçta 1914 yılında santral çalışmaya başladı. İstanbul'da öncelikte tramvaylara, daha sonra da özel tesisata elektrik akımı verildi. 1914 yılında elektrik abonelerinin toplam sayısı 2.055' ti. İstanbul'daki sokakların aydınlatılmasına ise 1920 yılında başlanabilmişti.

1918 yılında Osmanlı İmparatorluğu'ndaki 'Siemens & Halske' temsilciliği yeniden düzenlenip Berlin'e bağlandı. Diğer yandan elektrik üretimi ve kullanımı Anadolu'daki şehirlerde de yaygınlaşmaktaydı. Örneğin, 1918 yılında 'Konya Elektrik Anonim Şirketi' kurulmuştu. İstanbul'da kurulan 'Sanayi-i Madeniye ve Makine İnşaatı A.Ş.' böyle bir gelişimin sonucuydu. Aynı yıl, ekonomik sorunlar için kaynak yaratma çalışmaları da olağanüstü yoğunluk kazanmıştı. Nitekim, Galata Köprüsü'nün Eminönü tarafında ve Galatasaray'da elektrikle aydınlatılmış 'borç tahvili ilanları' asıldı.

Aynı tarihlerde bir anlamda İmparatorluğun da sonuna yaklaşılıyordu. 1920 yılında İstanbul İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmiş ve Osmanlı İmparatorluğu'nun son günlerine gelinmişti. Aynı yıl, 'Siemens & Halske'nin Türkiye ve Mısır'la ticari ilişkileri 'Denizaşırı Bürosu' ile Berlin'e bağlandı. 1921 yılında İmparatorluğun yıkılmak üzere olmasına rağmen 'Siemens & Halske'nin Türkiye temsilcisi olarak U. Minach görevlendirildi.
İşgal altında olmasına rağmen İstanbul'da bazı teknik gelişimler de sürdürülüyordu. Örneğin, 1920 yılında Bebek-Bakırköy-Yeşilköy-Kandilli-Ekenköy-Büyükada telefon santralları, 1922 yılında ise Büyükdere ve Tarabya santralları hizmete girdi.

İstanbul'daki ilk radyo yayınları 1921-1922 yılları arasında deneme niteliğinde yapıldı. Bu yayınlar hem Türkler, hem de İtilaf Devletleri tarafından başlatıldı. Ama ilk programlı radyo yayını beş yıl sonra, 1927'de yapılabilecekti.

1923 yılında Lozan Anlaşması'nın imzalanması ile İstanbul'un işgali sona erdi. Aynı tarihte, Ankara'da 'Türkiye Cumhuriyeti' kuruldu ve Atatürk 'Reisicumhur' seçildi. Bu arada, İstanbul'daki sanayi yatırımları yavaşlayarak sürdürülüyordu. Bazı telefon santrallarının yapımına devam ediliyordu. Örneğin, 1923 yılında Paşabahçe, Kartal santralları hizmete girdi.

1924 yılında 'Hilafet'in kaldırılması ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu da sona erdi. Ülkedeki herşey gibi, enerji ve sanayi yatırımları da yeni baştan biçimlendirilmek zorundaydı. Aynı yıl, 406 sayılı 'Telgraf ve Telefon Kanunu' yayımlandı. İstanbul'daki Heybeliada santralı da bu arada hizmete girdi.

1925 yılında 'Siemens & Halske'nin İstanbul'daki temsilcisi olan U. Minach öldü ve kısa bir belirsizlik dönemi yaşandı. Bu arada, İstanbul'da, Galata'da, Hezaren sokak'taki 'Elektro-Radyo Türk Anonim Şirketi' kuruldu. Böylelikle 'Siemens' teknolojisinin ürünleri Türkiye'ye daha kolay ulaştırılabilecekti.

1925 yılında, İstanbul Silahtarağa'da kurulan enerji santrallarında Siemens teknik altyapısı bulunuyordu.

'Siemens-Elektrik Türk Anonim Şirketi'

İstanbul'da ilk programlı radyo yayını 6 Mayıs 1927 tarihinde başladı. Bir radyo kurabilmek için 1926 yılında başlatılan kuruluş çalışmaları tamamlandı ve o dönemdeki adıyla 'İstanbul Telsiz' olan İstanbul Radyosu'nun ilk stüdyosu Sirkeci'deki Büyük Postanenin çatı katında kuruldu. Böylece, artık radyo yeni ürün olarak Türkiye'ye girdi. Türkiye'ye ilk Siemens radyoları bu yolla getirildi.

İstanbul'daki 'Elektro-Radyo Türk Anonim Şirketi', bu gelişmelere bağlı olarak 1927 yılında 'Siemens-Elektrik Türk Anonim Şirketi' adını aldı. Bu şirketin yöneticileri ise, Mahmut Celal Bayer, Herr Berrenberg, Herr Loeske ve Herr Bielitz'di. Bu şirket 1930 yılına kadar süregeldi.

Aynı yıl hükümet tarafından kabul edilen 'Teşvik-i Sanayi Kanunu' da, bu gibi sanayi girişimlerini yeniden desteklemeye başladı. Nitekim İstanbul-Ankara arasındaki ilk şehirlerarası telefon görüşmesi 1929 yılında tek devre üzerinden yapıldı.

1930 yılında 'Siemens Schuckwerke', yüksek akım alanındaki temsilciliğini, 'Sanayi ve Ziraat Makinaları T.A.Ş.' (Sazmaş) şirketine verdi. İstanbul'daki eski ismiyle 'Siemens - Elektrik T.A.Ş.', bu kez 'Sazmaş' şirketine dönüştürüldü. Türkiye'deki demiryolları projesinin bir parçası olarak Adapazarı'nda kurulmuş bulunan vagon fabrikaları ile Karabük fabrikaları, Siemens teknolojisini taşıyordu.

Diğer yandan 'Siemens & Halske'nin uzmanlık alanı olan zayıf akım konusundaki temsilciliğini ise 1941 yılına kadar, İstanbul'daki 'Tornopol' şirketi üstlendi.

Bir yıl sonra, 1931'de İstanbul'dan Avrupa'ya ilk kez telefon bağlantısı, İstanbul-Sofya devresi ile yapıldı. 1932 yılında kurulan Sazmaş, II. Dünya Savaşı sonlarına kadar çalışmasını sürdürebildi. Aynı yıl Ankara'da 'Milli Sanayi Sergisi'nin açılması, bir bakıma ülkedeki sanayi kuruluşlarının belirlenmesi amacını da taşımaktaydı.
O yıllarda Türk sanayiine yeni bir yön verilmesi için çalışmalar yoğunlaşıyordu. Nitekim, sanayileşmenin düzenlenmesi amacıyla, dokuma sanayiinin desteklenmesi ile, 1934 yılında Kayseri Bez Fabrikası'nın temeli atılmıştı. İstanbul'da ise 'Bakırköy Bez Fabrikası' ve 'Kadıköy-Üsküdar Tramvayları' işletmeye açılmıştı.
II. Dünya Savaşı yılları sırasında, Türk-Alman ilişkilerinin kopmasına kadar, 'Siemens', Türkiye'deki elektro teknik altyapısını hazırlayan bir kuruluş olarak çalışmalarını yürüttü.

1948 yılında ise, İstanbul'daki 'Tahtakale Santralı' 10.000, 'Beyoğlu Santralı' 7.600, 'Kadıköy Santralı' ise 2.400 hatta çıkarıldı.

Ülkede elektrik alanında hemen her açıdan büyük bir teknoloji yatırımı ortaya çıkıyordu. Bu koşullar altında ortaya çıkan ihtiyacın karşılanması gerekiyordu.1949 yılında, Türkiye'nin zorlukları aşmaya uğraştığı bu dönemde, 'Siemens' yeniden Türkiye ile iş ilişkileri kurmak için girişimlerde bulundu. Böylelikle, 'Siemens Temsilciliği' bu kez 200.000 TL. sermaye ile Siemens & Halske, 'Türk Radyo ve Elektrik Şirketi' ve Abdurrahman Ağaoğlu şirketleri tarafından temsil edilmeye başlandı.

Siemens radyolarının 'Tornopol'ün 'Elektron' mağazasında satılması da bu yıllara rastlar. 1950 yılında ise, kuvvetli akım bölümünün temsilciliğini 'Tamiş' üstlenirken, 'Türkeli Limited Şirketi' ve 'Umelek Şirketi' de 'Siemens & Halske' temsilcisi olmuşlardı.

1950'li Yıllarda Türk Sanayişinin Gelişmesinde Türkeli ve Simko

1950'ler, Türk sanayisinin ve bütün üretiminin yeni baştan tanımlanmak zorunda bulunduğu yıllardı. Aynı tarihlerde, Siemens temsilcileri de zorluklarla karşı karşıyaydı. Uygulanan projeler için gerekli olan balast, duy, sokak lambaları armatürleri gibi en basit ürünleri bile zor koşullar altında üretmek gerekiyordu. Hatta, 1955 yılında, elektrik donatımlarında kullanılması gereken madeni kutuların üretimi için gereken sac, köşebent profil bile bulunamıyordu.

Bu koşullar altında üretimini standartlaştırmak için, basit üretim sorunlarının bile çözülmesi gerekiyordu. Bugün küçük bir ayrıntı gibi görünen bu ürünler, o tarihlerde Türk sanayisinin zorlukla aşılan sorunlarıydı. Üretimde kullanılan teknoloji ve tezgahların yetersizliği nedeniyle, bazen çekiçlerle, örslerle, madeni üretim yapılıyordu. Ve bu sorunlara rağmen kaliteden vazgeçme şansı bulunmuyordu.

Diğer yandan, Siemens teknolojisi de Türkiye'ye yavaş yavaş girmekteydi. Şeker, çimento, inşaat demiri fabrikaları, Karabük yan sanayii fabrikası, elektrik santralları alt yapısındaki üretimleri ile, Türk sanayisinin temeli oluşturuluyordu.

1953 yılında 'Türkeli' şirketi 'Siemens & Halske'yi ve kuvvetli akım bölümünü kendi yapısı içinde toplayarak Türkiye'deki tek temsilci durumuna geldi. O zamana kadar Tornopol şirketiyle teması sağlayan Bay Murat Yaraşır'ın yol göstermesiyle Vehbi Koç ile Siemens'in tanışması gerçekleşti. Siemens mümessilliği, ortakları Vehbi Koç, Emin Aktar ve Murat Yaraşır olan Türkeli şirketine verildi. Bu ortaklık 1958 yılına kadar sürdü.

18 Aralık 1958'de 'Siemens ve Koç' birlikteliğinin sonucu olarak 'SİMKO' kuruldu. 1959 yılında Simko'nun ilk binası Fındıklı Han oldu. Siemens, Vehbi Koç ve şirketleri ile Simko'yu kurduktan sonra Simko sanayiye yönelme kararı aldı. Murat Yaraşır ve Emin Aktar Türkeli şirketinde kalarak yeni şirkete ortak olmadılar. Simko hızlı bir gelişme göstermeye başladı. Türkiye'nin sanayileşmesinde ve özellikle elektrik sektöründe kısa zamanda lider duruma gelen Siemens, şehir, kasaba ve köy elektrifikasyonlarında, telekomünikasyonda, proje, mühendislik, montaj konularında, elektrik üretiminde ve ev aletlerinde, ki bunlara radyolar, telefonlar ve elektrik süpürgelerine kadar her türlü malzeme dahildir, faaliyet gösterdi. Yüksek kaliteli ve yapıcı gücü ile termik santrallar, hidroelektrik santrallar, Karabük Demirçelik fabrikalarındaki elektrik donanımı, şeker fabrikaları için türbin jeneratör santrfüj çimento fabrikaları donanımı, kuranportör gibi önemli tesislerin kurulmasına öncülük etti.

Siemens, Türkiye'deki porselen sanayisi alanında çok özel bir fabrika için üretim yaptı. Yıldız Sarayı bahçesinde 1890'lı yıllarda yaptırılmış, ama o tarihte kapalı durumda bulunan tarihi Yıldız Çini Fabrikası; Türk porselen sanayiini kurması amacıyla 1959 yılında Sümerbank'a devredildi. Sümerbank'ın ilk Genel Müdürü olan Adnan Berkay'ın Türk Siemens genel müdürlüğüne atanması dolayısıyla, Simko'nun ikinci Genel Müdürü Dr. Nusret Arsel oldu. Bu arada, porselen pişirimi için gerekli olan iki adet elektrikli tünel fırın Almanya'dan, Siemens tarafından teslim edildi. Üç bölümden oluşan bina fırınların (1300°C'ye kadar ısınan) en ilginç yanı bugüne kadar çalışmaya devam etmeleridir.

Simko Türkiye genelinde yaygınlaşmaya başladı. 1958 yılında Ankara Şubesi Arnold Hornfeld tarafından kuruldu.

1960'lı yıllarda döviz bulunmadığı için, hazır olan bir teknolojiyi getirirken, döviz harcaması yapmadan üretimi gerçekleştirmek zorunluğu vardı. Bu koşullar altında Simko, Tay Çıkmazı Sokağı'ndaki deposunda elektrik tablolarının ve Kartal'da alınan arsada kurulan enerji ve telekomünikasyon sahasında da her yıl 10-20 yeni ürünün üretimini gerçekleştiriyordu. Simko kollu şalter, NH sigorta, duy, sokak armatürü, lamba balansları, izolatörler, seksiyonerler gibi ülkenin ihtiyacı olan temel-malzemeleri dünya standartlarında üreterek, hem doviz tasarrufu sağladı, hem de yerli sanayinin doğmasına katkıda bulundu. Telefon cihazları; kontaktörler, elektrik şalterleri gibi malzemelerın başta montajı yapılıyordu. Daha sonra yerli sanayiye geçildi ve Türk elektromekanik ve elektronik sanayisi bugünkü standartlara getirildi. İlk yerli PHX yerli santralinin gerçekleştirilmesi de bu yıllara rastlar. Bu arada Simko'nun Türkiye içindeki şubeleri yaygınlaştırılmaktaydı. 1962 yılında Riemen Schneider ve Fuat Kurtuluş tarafından İzmir şubesi kuruldu. Daha sonra ise Adana, Samsun ve Bursa şubeleri kuruldu.
1963 yılında kurulup 1964 yılında faaliyete geçen 'Türk Siemens Mudanya Fabrikası' enerji kabloları ve telekomunikasyon kabloları üreterek Türkiye'nin büyük bir ihtiyacını karşıladı. Bugün gerek imalat spektrumu ile; gerekse kalitesi, kapasitesi ve ihracatı ile bu tesis Türkiye'nın önemli bir kuruluşu oldu. Şirketin ana-ortakları, Siemens AG, Koç şirketlerı ve Türkiye Sanayi Bankası'dır. Projenin realizasyonu ve yürütülmesi Bay Arnold Hornfeld'e verildi. Türkiye Sanayi Bankası'nın hisselerini halka açmasıyla şirketin % 35'i halka ait oldu.

All articles, pictures and designs in this site are Prof. Önder Küçükerman's own properties and not permitted to publish or use anywhere.
If you get permission from Prof. Önder Küçükerman, you can publish or use articles, pictures and designs.

© 2015 | Önder Küçükerman